23.08.017/Köşe
SEVGİ
Geçen haftaki yazı başlığımız "Sevgisizlik" idi. Birçok dostumuzdan , tespitlerimize katıldığı yönünde olumlu tepkiler geldi. Sevgisizlikten herkes muzdarip. Aynı hedefe varmak istesekte başlığımızı "Sevgi" olarak devam ettirmek istedik.
Büyük aile düzeninden küçük aileye geçtikten sonra küçüklerin büyüklere saygısı azaldı. Torun dedesi ile aynı evde yaşamadığı için dedesi eve girdiğinde babasının kalkıp, hürmetle yer gösterdiğini görmekten mahrum kaldı. Yani odaya bir büyük geldiğinde lök gibi oturulmayacağını çocuklarımıza öğretmeliyiz. Sebep; mekanların genişleyip gönüllerin daralmasından. İki, üç kişilik aileler 200 m2 evlerde ayrı yaşıyorlar. Hemen belirtelim, Hz.Fatıma, kaynanası ölünceye kadar onunla beraber oturmuştur. Günümüz gelinlerinin kulakları çınlasın. Unutmamak lazımdır ki, büyüklerle birlikte yaşamak bereket ve rahmet getirir.
Eskiden büyükbaba vardı. Amcaların en büyüğü. Babadan da önde gelirdi. Büyükbabanın sözünün üstüne söz söylenmezdi. Şimdi baba evladına bir söylerse on işitiyor.
Değerli dostlarım; aileden başlayıp, toplumun bütün kesimlerinde sevgiyi yaygınlaştırmalıyız. Zaten saygıda mecburiyet vardır. Ama birçok zaman bırakın sevgiyi saygıyı da mumla arıyoruz. Ortada birşey yokken selam alıp vermeyen birçok kişi var etrafınızda.
Sevgisiz toplumların başarılı olmalarına imkan yoktur. Diğer milletlerin oyuncağı olmaya da hazır demektir.
Sevgisiz hayat düşünülemez. Yaradan dan ötürü yaratılanı sevmek zorundayız.
Sevgi bahsinin sayfalara ve zamana sığmayacağı bilinciyle yazıma Behçet Necatigil'in Sevgilerde şiirinden bir parça ile son vermek istiyorum.
"Sevgileri yarınlara bıraktınız
çekingen, tutuk, saygılı
Yakınlarınız sizi yanlış tanıdı
Bitmeyen işler yüzünden
Bir bakış bile yeterken
Anlatmaya her şeyi
Kalbinizi dolduran duygular
kalbinizde kaldı."
Devletin dini yoktur, insanların dini vardır. Devletin dini adalettir. Adalet üzerine inşa edilmemiş devlet kurumları ve yönetimler önce kendilerini sonra da bulundukları devleti zamanla yok ederler. Adalet ve liyâkat gücünü ebediyete kadar koruyacaktır. ( Şükrü ŞİMŞEK )
23 Ağustos 2017 Çarşamba
17 Ağustos 2017 Perşembe
Sevgisizlik - Aziz ASLAN
15.08.2017/Azizce - Kocatepe
SEVGİSİZLİK
Sevgi, ilahi bir duygudur. Herkesin ihtiyacıdır. Her eve lazım. Gönülde olur. Bunu nefislendirirsek ve geçici hevesleri sevgi diye lanse edersek yanılgı içinde oluruz ki günümüz insanı bunu doya doya yapıyor.
Sevginin kantarı fedakarlıktır. Eğer nefsinin değil de insanların yararına tımar olmaya çalışıyorsan İnsana hizmet etmeyi seviyorsun demektir. Hiç fedakarlık yapmıyorum diyorsan nefsini bile sevmiyorsun... Vah böylelerine..
Bana göre günümüz insanı sevgisiz yaşıyor. Didişmeyi seviyoruz. Didişmek için fırsat kolluyor ve mutlaka didişecek birini de buluyoruz. Hiç bulamazsak kendimizle didişiyoruz. Bırakın evlat, arkadaş sevgisini , zevc ve zevce birbirlerine sevgilerini söylemiyorlar.
İşveren işçiyle, işçi kendi mesai arkadaşıyla, evlat atayla, kaynana gelinle, kardeşler miras kavgasında, ülke meselelerini çözsün diye görev verilen siyasetçiler hem rakiplerle hem de dava arkadaşları ile geçimsiz. Herkes karşıdan bekliyor. Herkes kendine göre haklı. Herkesin meselesi en önemli. Hoşgörü yerini dırdıra bırakmış. Sanki sevmekten korkuyor, kormasakta ifade cimriliği ile güzel günlerimizi buharlaştırıyoruz. Kavga çıkarmayı marifet sanıyor, kavgadan medet umuyoruz. Yanılmayı arzu ederim.
Türkiye'de boşanma oranlarının her yıl yükseldiğini biliyoruz. Bunun sebebi nedir? Elbette sevgisizlik. Yüzde 30 lara vardığını varsayarsak bunu iki ile çarpmak lazım. Çünkü iki kişi ayrılıyor. Birde çocuklar varsa! Tabirimi mazur görün ana baba tepişiyor, çocuklar eziliyor. Ne kadar yavru ziyan oluyor. Hepsi sevgisizlikten.
Çiçeğe su vermezsen, bebeğe gıda vermezsen çiçekte ölür, bebekte. Sevgiyi söylemezsen , harekete geçirmezsen sevgi ölür. Gül, çok sulandığı zaman, sevildiği zaman az diken üretir. Sevmenin sonucu dikenine katlanmak zorunda kalmadan gül koklamaktır.
Değerli dostlar; bütün problemlerin sebebi olan bu önemli konuyu önümüzdeki günlerde yine sizlerle paylaşacağız inşallah. Çünkü milletimiz için bu acil çözüm gerektiren, kırmızı alarm veren bir konu. " Sevgisizlik" başlığı ile başladık " Sevgi" başlığı ile devam ederiz inşallah.
Sevgi dolu günleriniz olsun.
SEVGİSİZLİK
Sevgi, ilahi bir duygudur. Herkesin ihtiyacıdır. Her eve lazım. Gönülde olur. Bunu nefislendirirsek ve geçici hevesleri sevgi diye lanse edersek yanılgı içinde oluruz ki günümüz insanı bunu doya doya yapıyor.
Sevginin kantarı fedakarlıktır. Eğer nefsinin değil de insanların yararına tımar olmaya çalışıyorsan İnsana hizmet etmeyi seviyorsun demektir. Hiç fedakarlık yapmıyorum diyorsan nefsini bile sevmiyorsun... Vah böylelerine..
Bana göre günümüz insanı sevgisiz yaşıyor. Didişmeyi seviyoruz. Didişmek için fırsat kolluyor ve mutlaka didişecek birini de buluyoruz. Hiç bulamazsak kendimizle didişiyoruz. Bırakın evlat, arkadaş sevgisini , zevc ve zevce birbirlerine sevgilerini söylemiyorlar.
İşveren işçiyle, işçi kendi mesai arkadaşıyla, evlat atayla, kaynana gelinle, kardeşler miras kavgasında, ülke meselelerini çözsün diye görev verilen siyasetçiler hem rakiplerle hem de dava arkadaşları ile geçimsiz. Herkes karşıdan bekliyor. Herkes kendine göre haklı. Herkesin meselesi en önemli. Hoşgörü yerini dırdıra bırakmış. Sanki sevmekten korkuyor, kormasakta ifade cimriliği ile güzel günlerimizi buharlaştırıyoruz. Kavga çıkarmayı marifet sanıyor, kavgadan medet umuyoruz. Yanılmayı arzu ederim.
Türkiye'de boşanma oranlarının her yıl yükseldiğini biliyoruz. Bunun sebebi nedir? Elbette sevgisizlik. Yüzde 30 lara vardığını varsayarsak bunu iki ile çarpmak lazım. Çünkü iki kişi ayrılıyor. Birde çocuklar varsa! Tabirimi mazur görün ana baba tepişiyor, çocuklar eziliyor. Ne kadar yavru ziyan oluyor. Hepsi sevgisizlikten.
Çiçeğe su vermezsen, bebeğe gıda vermezsen çiçekte ölür, bebekte. Sevgiyi söylemezsen , harekete geçirmezsen sevgi ölür. Gül, çok sulandığı zaman, sevildiği zaman az diken üretir. Sevmenin sonucu dikenine katlanmak zorunda kalmadan gül koklamaktır.
Değerli dostlar; bütün problemlerin sebebi olan bu önemli konuyu önümüzdeki günlerde yine sizlerle paylaşacağız inşallah. Çünkü milletimiz için bu acil çözüm gerektiren, kırmızı alarm veren bir konu. " Sevgisizlik" başlığı ile başladık " Sevgi" başlığı ile devam ederiz inşallah.
Sevgi dolu günleriniz olsun.
12 Ağustos 2017 Cumartesi
Kazanmak ve Harcamak - Aziz ASLAN
09.08.017/Köşe(Azizce)/Kocatepe
KAZANMAK VE HARCAMAK
Hep çalışmanın öneminden konuşuruz. Müslümanın kendisi ve çoluk, çocuğunun nafakasını temini için çalışması farzdır. İhtiyaçlarını helalden kazanmak, kimseye muhtaç olmamak cihaddır.Birçok ibadetten daha sevaptır.
Bir büyük zat oğluna nasihat ederken; " Çalış, kazan! Çalışmayıp muhtaç kalanın dini ve aklı noksan olur. Herkesten hakaret görür." der.
Müslüman, dünyaya düşkün olduğu için değil, Allah'ü Teala , çalışmayı emrettiği için çalışıp kazanır. Kazandığını da iyi ve faydalı yerlere harcar. Öyle olmalıdır. Cimrilikten de , İsraftan da kaçınmalıdır.
Günümüz bazı zenginlerinin lüks mekanlarda saatlerce süren üç, beş kişilik yemeklerde harcadıkları paralara onlarca ve hatta yüzlerce garibanın doyabileceğini de hatırlatmakta fayda vardır.
Parayı kazanmıştır, elbette harcama yetkisi de onundur. Ama o kazancı verenin de Cenab-ı Hak olduğunu unutmamak lazım.
Yoksulluk nedeniyle eğitimini tamamlayamamış veya aile düzeni bozulmuş, evine ekmek götüremeyen , günümüzde az kalsa da arından bu durumunu gizleyenleri de bulmak ve görmek gerekir.
İslamiyetin emri Zekat müessesesi bunın için vardır. Bunu işletebilirsek bu problemlerin hallolacağına inanıyorum. Dinimiz; "Veren el, alan elden üstündür ."emretmiştir. Ancak ne yazıkki, bunu " al da nasıl alırsan al. Alan uyanık, almayan enayi."şeklinde çok yanlış bir anlayışa sokmuşuz.
Değerli dostlarım; bir tarafta doymayan ve kibirinden yanına yaklaşılmayan zenginler, diğer tarafta çalışmadan hazırcılığa alışmış , yada alıştırılmış bazı fakir kitleler. Aslında uç noktadaki bu iki kesiminde bu dünyada işleri iyi. Hakkına razı olan , adalet arayan ve üretmeye çalışan kesimin işi zordur.
Netice olarak; İnsan sebeplere yapışıp çalışmalı, kazandığına da kanaat etmelidir. Allah'ü Teala'nın taksimine razı olmalıdır.
KAZANMAK VE HARCAMAK
Hep çalışmanın öneminden konuşuruz. Müslümanın kendisi ve çoluk, çocuğunun nafakasını temini için çalışması farzdır. İhtiyaçlarını helalden kazanmak, kimseye muhtaç olmamak cihaddır.Birçok ibadetten daha sevaptır.
Bir büyük zat oğluna nasihat ederken; " Çalış, kazan! Çalışmayıp muhtaç kalanın dini ve aklı noksan olur. Herkesten hakaret görür." der.
Müslüman, dünyaya düşkün olduğu için değil, Allah'ü Teala , çalışmayı emrettiği için çalışıp kazanır. Kazandığını da iyi ve faydalı yerlere harcar. Öyle olmalıdır. Cimrilikten de , İsraftan da kaçınmalıdır.
Günümüz bazı zenginlerinin lüks mekanlarda saatlerce süren üç, beş kişilik yemeklerde harcadıkları paralara onlarca ve hatta yüzlerce garibanın doyabileceğini de hatırlatmakta fayda vardır.
Parayı kazanmıştır, elbette harcama yetkisi de onundur. Ama o kazancı verenin de Cenab-ı Hak olduğunu unutmamak lazım.
Yoksulluk nedeniyle eğitimini tamamlayamamış veya aile düzeni bozulmuş, evine ekmek götüremeyen , günümüzde az kalsa da arından bu durumunu gizleyenleri de bulmak ve görmek gerekir.
İslamiyetin emri Zekat müessesesi bunın için vardır. Bunu işletebilirsek bu problemlerin hallolacağına inanıyorum. Dinimiz; "Veren el, alan elden üstündür ."emretmiştir. Ancak ne yazıkki, bunu " al da nasıl alırsan al. Alan uyanık, almayan enayi."şeklinde çok yanlış bir anlayışa sokmuşuz.
Değerli dostlarım; bir tarafta doymayan ve kibirinden yanına yaklaşılmayan zenginler, diğer tarafta çalışmadan hazırcılığa alışmış , yada alıştırılmış bazı fakir kitleler. Aslında uç noktadaki bu iki kesiminde bu dünyada işleri iyi. Hakkına razı olan , adalet arayan ve üretmeye çalışan kesimin işi zordur.
Netice olarak; İnsan sebeplere yapışıp çalışmalı, kazandığına da kanaat etmelidir. Allah'ü Teala'nın taksimine razı olmalıdır.
8 Ağustos 2017 Salı
İlgisizlik- Bilgisizlik / Aziz ASLAN
01.08.017/Köşe(Kocatepe)
İLGİSİZLİK- BİLGİSİZLİK / AZİZ ASLAN
Bilgisizliğin temel sebebi ilgisizliktir. Eğer bir insan bir konuya ilgi duymuyorsa ne yaparsanız yapın o konuda o şahsı yeterince bilgi sahibi yapamazsınız.
Esasında ilgisizliğin sebebi de öğrenmeye yani bilgi edinmeye ihtiyaç duymamış olmaktır. Bir manada insanın bildiklerini yeterli görmesi, öğrenmeye ilgisi ve merakını ortadan kaldırıyor.
Yani bilgisizliğin sebebi ilgisizlik, ilgisizliğin sebebi de bilgilenme ihtiyaçsızlığı. Tam bir kısır döngü değil mi? Birbirine bağlı.
Milletler için de bu durum böyledir. Bizim de sıkıntımız budur. İşte bu kısır döngüden bu necip Türk Milletini kurtaramazsak işimiz çok zordur.
Hani denir ya; "alimin fikri neyse zikri de odur." Bu doğal ve insani bir durumdur. İşte bizde önce insanımızın fikrini revize edip, geleceğe emin adımlarla ilerlemek için zikrini desteklemeliyiz.
Güzelliğin sınırı nasıl yoksa öğrenmenin de sınırı yoktur. Bu da önce istemek, sonra araştırmak ve sonra da uygulamakla mümkündür. Yani, insanımızı doğru icraatlara yönlendirmenin yolu o konuda ciddi istek ve ihtiyaç oluşturmaktan geçer. İhtiyaç ve istekleri iyi belirleyemez ve iyi yönlendirmezsek milyonlar kahvehanelerde yıllarını tüketir hale gelir.
Bu konuda devlete büyük görevler düşmektedir. Bunu eğitim sistemini düzenleyerek yapmalıdır. Günü birlik, kısa vadeli , şahsi ve maddi hedeflerle insanımızı eğitmek ve bu şekilde yetiştirilen bireylerden oluşan milletin diğer milletlerle yarışma imkanı yoktur. Ar-Gede, bilimde , teknolojide, rakiplerle rekabet edilemezse gelecek nesillere sorumluluğun ve vebalin altında eziliriz.
Netice olarak; ilgi oluşturalım , bilgiyi çözelim. Bilgiyi ve fertleri çözelim, milleti yüceltelim.
İLGİSİZLİK- BİLGİSİZLİK / AZİZ ASLAN
Bilgisizliğin temel sebebi ilgisizliktir. Eğer bir insan bir konuya ilgi duymuyorsa ne yaparsanız yapın o konuda o şahsı yeterince bilgi sahibi yapamazsınız.
Esasında ilgisizliğin sebebi de öğrenmeye yani bilgi edinmeye ihtiyaç duymamış olmaktır. Bir manada insanın bildiklerini yeterli görmesi, öğrenmeye ilgisi ve merakını ortadan kaldırıyor.
Yani bilgisizliğin sebebi ilgisizlik, ilgisizliğin sebebi de bilgilenme ihtiyaçsızlığı. Tam bir kısır döngü değil mi? Birbirine bağlı.
Milletler için de bu durum böyledir. Bizim de sıkıntımız budur. İşte bu kısır döngüden bu necip Türk Milletini kurtaramazsak işimiz çok zordur.
Hani denir ya; "alimin fikri neyse zikri de odur." Bu doğal ve insani bir durumdur. İşte bizde önce insanımızın fikrini revize edip, geleceğe emin adımlarla ilerlemek için zikrini desteklemeliyiz.
Güzelliğin sınırı nasıl yoksa öğrenmenin de sınırı yoktur. Bu da önce istemek, sonra araştırmak ve sonra da uygulamakla mümkündür. Yani, insanımızı doğru icraatlara yönlendirmenin yolu o konuda ciddi istek ve ihtiyaç oluşturmaktan geçer. İhtiyaç ve istekleri iyi belirleyemez ve iyi yönlendirmezsek milyonlar kahvehanelerde yıllarını tüketir hale gelir.
Bu konuda devlete büyük görevler düşmektedir. Bunu eğitim sistemini düzenleyerek yapmalıdır. Günü birlik, kısa vadeli , şahsi ve maddi hedeflerle insanımızı eğitmek ve bu şekilde yetiştirilen bireylerden oluşan milletin diğer milletlerle yarışma imkanı yoktur. Ar-Gede, bilimde , teknolojide, rakiplerle rekabet edilemezse gelecek nesillere sorumluluğun ve vebalin altında eziliriz.
Netice olarak; ilgi oluşturalım , bilgiyi çözelim. Bilgiyi ve fertleri çözelim, milleti yüceltelim.
1 Ağustos 2017 Salı
GERÇEK ZENGİNLİK - Aziz ASLAN
11.07.2017/Köşe - Aziz ASLAN
GERÇEK ZENGİNLİKBaşlangıçta Türkistan tarafında bir bölgenin hükümdarı iken vaki olan bazı ikazlarla hükümdarlığı bırakıp maneviyat sultanı olmaya azmeden, bunu da gerçekten başaran İbrahim Edhem (8. Yüzyıl) nefsini yokluğa ve mahrumiyete alıştırmış büyük velilerdendir.
Bir gün velilerden çağdaşı ve hemşehrisi Şakik Belh ile karşılaşır ve ona sorar:
-Ey Şakik nasıl geçiniyorsun? Şakik Belh cevap verir : - Bulunca yiyoruz, bulamayınca sabrediyoruz. İbrahim Edhem; - Horasan’ın köpekleri de aynı şeyi yapıyorlar, bulunca yiyorlar, bulamayınca sabrediyorlar, diye karşılık verdi.
Belh sorar : -Peki siz ne yapıyorsunuz? - Biz bulunca dağıtıyoruz, bulamayınca sabrediyoruz.
İbrahim Edhem’in amaç edindiği ve ulaşmayı başardığı yokluk ve mahrumiyeti o derece aşikâr, o derece göze batıcı idi ki görenlerde kendisine yardım hissi uyandırıyordu. Varlıklı bir kişi İbrahim Edhem’ e yardım etmek ister.
İbrahim Edhem; - Yardımını gerçekten zenginsen kabul ederim, der. Adam gerçekten zengin olduğunu bir şeye ihtiyacı bulunmadığını söyler. Büyük veli sorar ;
-Ne kadar paran var? - Üç bin altınım var. – Dört bin olmasını istemezmisin ? - Elbette isterim. – Beş bin olmasını? - isterim. – On bin altının olsa çok sevinirsin değil mi? - Şüphesiz çok memnun olurum. –Zengin olduğunu söylüyorsun ama sen gerçekten züğürdün birisin. Sen, on bin değil yüz bin altının olsa, yine kanaat etmez, fazlasını istersin. Kanaatı olmayan insan zengin sayılmaz. Gerçekten zengin olsaydın yardımını kabul edecektim.
Amacımız; bu vesile ile esas olanın mal mülk zenginliği değil, gönül zenginliği olduğuna , mal, mülk, makam zenginliğinin geçici olduğuna ve dünyada kaldığına dikkat çekmekti.
Gönlü zengin dostlara selam olsun.
SORUMLULUKTAN KURTULMA - Aziz ASLAN
18.07.2017/Köşe-Aziz ASLAN SORUMLULUKTAN KURTULMA
Osmanlı İmparatorluğunun en büyük hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman’a “Kanuni” lakabının hak ve adalet konusundaki titizliği dolayısıyla verildiği malumdur.
Bu büyük hükümdarın ölümüne bağlı olarak yerine getirilmesini istediği bir vasiyeti vardır. Bu vasiyet, içinde ne olduğunu kendisinden başka kimsenin bilmediği küçük bir sandığın ölümü halinde mezarda yanına konmasıdır. Hayatı seferde geçen, Kanuni’nin cenazesi İstanbul’a getirilince derhal defin işlemlerine başlanır ve bu vasiyette hatırlanır. Sandık meydana çıkarılır ve hazır tutulur.
Büyük hükümdarın cenaze töreninde şüphesiz Sadrazamından Şeyhülislamına bütün davetliler mevcuttur. Dönemin en büyük din bilgini ve Şeyhülislamı Ebüssuud Efendiye Kanuni’nin anıldığı şekilde bir vasiyeti bulunduğu, fikrini almak bakımından söylenir. Ebüssuud Efendi “Zinhar böyle bir vasiyeti yerine getiremeyiz, İslam’a uymaz” der.
Ebüssuud Efendi bir şey söylüyorsa orada durmak gerekirdi. Konunun en büyük otoritesidir. Nihayet üzerinde diğer görüşler de alındıktan sonra vasiyetin yerine getirilmemesi kararlaştırılır. Küçük sandık mezara konulmaz ama içinde ne vardı, dünyanın en büyük hükümdarının mezarına konmasını istediği şey neydi? Herkesi bunun merakı sarar.
Bu vasiyet yerine getirilmediğine göre sandık açılmalıydı. Nitekim öyle yapılır. Kutu ehil bir el tarafından açılır. Birde ne görülsün; İçi Kanuni’nin yapacağı işlerin, vereceği kararların dine uygun olup olmadığı hakkında Şeyhülislama sorduğu sorulara aldığı cevaplar demek olan fetvalarla doludur.
Kanuni Allah’ın huzuruna yüzlü çıkmak, O’nun rızasına aykırı bir iş yapmadığını belgelemek istiyordu. Devrin büyük bilgini Ebüssuud Efendi bu olay karşısında;
-“Hey büyük sultan, sen Allah katında kendini temize çıkardın, mesuliyeti bize yıktın, biz nasıl bunun altından kalkacağız bakalım” demekten kendini alamaz.
Ecdadın dünya hakimiyetinin gerekçeleri ortada değil midir dostlar!
Osmanlı İmparatorluğunun en büyük hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman’a “Kanuni” lakabının hak ve adalet konusundaki titizliği dolayısıyla verildiği malumdur.
Bu büyük hükümdarın ölümüne bağlı olarak yerine getirilmesini istediği bir vasiyeti vardır. Bu vasiyet, içinde ne olduğunu kendisinden başka kimsenin bilmediği küçük bir sandığın ölümü halinde mezarda yanına konmasıdır. Hayatı seferde geçen, Kanuni’nin cenazesi İstanbul’a getirilince derhal defin işlemlerine başlanır ve bu vasiyette hatırlanır. Sandık meydana çıkarılır ve hazır tutulur.
Büyük hükümdarın cenaze töreninde şüphesiz Sadrazamından Şeyhülislamına bütün davetliler mevcuttur. Dönemin en büyük din bilgini ve Şeyhülislamı Ebüssuud Efendiye Kanuni’nin anıldığı şekilde bir vasiyeti bulunduğu, fikrini almak bakımından söylenir. Ebüssuud Efendi “Zinhar böyle bir vasiyeti yerine getiremeyiz, İslam’a uymaz” der.
Ebüssuud Efendi bir şey söylüyorsa orada durmak gerekirdi. Konunun en büyük otoritesidir. Nihayet üzerinde diğer görüşler de alındıktan sonra vasiyetin yerine getirilmemesi kararlaştırılır. Küçük sandık mezara konulmaz ama içinde ne vardı, dünyanın en büyük hükümdarının mezarına konmasını istediği şey neydi? Herkesi bunun merakı sarar.
Bu vasiyet yerine getirilmediğine göre sandık açılmalıydı. Nitekim öyle yapılır. Kutu ehil bir el tarafından açılır. Birde ne görülsün; İçi Kanuni’nin yapacağı işlerin, vereceği kararların dine uygun olup olmadığı hakkında Şeyhülislama sorduğu sorulara aldığı cevaplar demek olan fetvalarla doludur.
Kanuni Allah’ın huzuruna yüzlü çıkmak, O’nun rızasına aykırı bir iş yapmadığını belgelemek istiyordu. Devrin büyük bilgini Ebüssuud Efendi bu olay karşısında;
-“Hey büyük sultan, sen Allah katında kendini temize çıkardın, mesuliyeti bize yıktın, biz nasıl bunun altından kalkacağız bakalım” demekten kendini alamaz.
Ecdadın dünya hakimiyetinin gerekçeleri ortada değil midir dostlar!
GÖREV BİLİNCİ -Aziz ASLAN
GÖREV BİLİNCİ - Aziz ASLAN
Osmanlıların ilk Şeyhülislamı Molla Fenari, Şeyhülislam olmadan önce Bursa kadısı idi. Onun kadılığı sırasında bir adam pazardan bir at satın alır. Fakat alışverişin hemen arkasından atın hasta olduğunu fark eder. Geri vermesi gerekir, ama satın aldığı adam zorluk çıkartır ve atın hastalığını kabul etmez diye, önce kadıya gidip resmi kanaldan işi sağlama bağlamak ister.
Mahkemeye gittiğinde kadı Molla Fenari’ yi yerinde bulamaz. İşini ertesi güne bırakır. Fakat at o gece ölür. Adam ertesi gün olanları kadıya anlatır, mağdur olduğunu, ne yapması gerektiğini sorar.
Molla Fenari:
-Senin zararını ben ödeyeceğim, der.
Adam hayretle kadıya bakar,
-Niçin siz ödeyeceksiniz, konuyla hiçbir ilginiz ve suçunuz yok ki, der.
Molla Fenari:
-Evet öyle görünüyor, ama aslında benimde suçum büyük. Eğer sen dün makamıma geldiğinde ben yerimde olsaydım, olaya müdahale eder, atı verdirir, paranı iade ettirirdim. At sahibinin elinde ölmüş olurdu. Bu imkan şimdi yok olmuştur. Senin zararına benim makamımda bulunmamam sebep olduğu için zararını ben ödeyeceğim, der ve öder.
Değerli dostlar; bazı makamların yükü çok ağırdır. Sosyal hayatından ve özel hayatından fedakarlık yapman gerekir. Bu ağır yükün altından kalkabilmek ve o makamın hakkını verip, adaletle yürütebilmek her babayiğidin harcı değildir.
Belirtmiş olduğumuz anlayışı günümüz idarecilerinde bulmanın çok zor olduğunu biliyorum. Hepimizin hakkımız, emeğimiz boşa gitmesin diye sıkça farklı olaylarla ilgili adalet aradığımız oluyor. Ama yinede sorumluluğunun ve vebalinin bilincinde olanların çoğalması için canı gönülden dua etmeliyiz.
Osmanlıların ilk Şeyhülislamı Molla Fenari, Şeyhülislam olmadan önce Bursa kadısı idi. Onun kadılığı sırasında bir adam pazardan bir at satın alır. Fakat alışverişin hemen arkasından atın hasta olduğunu fark eder. Geri vermesi gerekir, ama satın aldığı adam zorluk çıkartır ve atın hastalığını kabul etmez diye, önce kadıya gidip resmi kanaldan işi sağlama bağlamak ister.
Mahkemeye gittiğinde kadı Molla Fenari’ yi yerinde bulamaz. İşini ertesi güne bırakır. Fakat at o gece ölür. Adam ertesi gün olanları kadıya anlatır, mağdur olduğunu, ne yapması gerektiğini sorar.
Molla Fenari:
-Senin zararını ben ödeyeceğim, der.
Adam hayretle kadıya bakar,
-Niçin siz ödeyeceksiniz, konuyla hiçbir ilginiz ve suçunuz yok ki, der.
Molla Fenari:
-Evet öyle görünüyor, ama aslında benimde suçum büyük. Eğer sen dün makamıma geldiğinde ben yerimde olsaydım, olaya müdahale eder, atı verdirir, paranı iade ettirirdim. At sahibinin elinde ölmüş olurdu. Bu imkan şimdi yok olmuştur. Senin zararına benim makamımda bulunmamam sebep olduğu için zararını ben ödeyeceğim, der ve öder.
Değerli dostlar; bazı makamların yükü çok ağırdır. Sosyal hayatından ve özel hayatından fedakarlık yapman gerekir. Bu ağır yükün altından kalkabilmek ve o makamın hakkını verip, adaletle yürütebilmek her babayiğidin harcı değildir.
Belirtmiş olduğumuz anlayışı günümüz idarecilerinde bulmanın çok zor olduğunu biliyorum. Hepimizin hakkımız, emeğimiz boşa gitmesin diye sıkça farklı olaylarla ilgili adalet aradığımız oluyor. Ama yinede sorumluluğunun ve vebalinin bilincinde olanların çoğalması için canı gönülden dua etmeliyiz.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Ahilik Kültürü - Aziz Aslan
AHİLİK KÜLTÜRÜ- Aziz Aslan Ahilik, Anadolu Selçuklu Devleti'nin son dönemleriyle Osmanlı Devleti'nin kuruluş dönemi aras...
-
ULUSLARARASI İLİŞKİLER TEORİLERİ / REALİZM Şükrü ŞİMŞEK ÖZET Uluslararasıİlişkiler alanındaki teorilerde realist te...
-
OSMANLI SARAYINDA HAREM FUHUŞ YUVASI DEĞİLDİ Harem, yani evde kadınların yaşadıkları bölüm geçmiş çağlarda da vardı. Osmanlı haremi ko...
-
OSMANLI DEVLETİ İDEOLOJİSİ NASILDI 1-OSMANLI RESMİ İDEOLOJİSİ VEYA DAİRENİN İÇİ Resmi İdeoloji teriminden kastımız, kısaca, bir devl...