Devletin dini yoktur, insanların dini vardır. Devletin dini adalettir. Adalet üzerine inşa edilmemiş devlet kurumları ve yönetimler önce kendilerini sonra da bulundukları devleti zamanla yok ederler. Adalet ve liyâkat gücünü ebediyete kadar koruyacaktır. ( Şükrü ŞİMŞEK )
5 Aralık 2016 Pazartesi
Osmanlı Sarayında Harem Fuhuş Yuvası mıydı? - Şükrü Şimşek
OSMANLI SARAYINDA HAREM FUHUŞ YUVASI DEĞİLDİ
Harem, yani evde kadınların yaşadıkları bölüm geçmiş çağlarda da vardı. Osmanlı haremi konusunda da akla ilk olarak hakkında çok az bilgi bulunan Bursa Sarayı gelir. Böyle bir saray mevcut olmuştur fakat haremiyle ilgili hiç bir bilgi yoktur. Oysaki Bursa kütüğü ve şeriye sicillerinde, Bursa Sarayına ait pek çok bilgi vardır . Ancak görkemden uzak saraylarda yaşayan Osmanlı beylerinin haremleri bu dönemde herhangi bir Türk evindekinden pek farklı olmamalıdır.
Edirne Sarayı, Topkapı Sarayı, Dolmabahçe ve Yıldız Sarayları ise haremin hem mimari hem de kuralları açısından belli olduğu yerler olarak süre gelmiş yerlerdir.
Haremde, merkezde padişah odası bulunur. Bunun etrafında ise valide sultanlar, kadınlar, şehzadeler, ustalar, kalfalar ve cariyelerin daireleri yer alır.
17. yy.da veraset sistemi değişinceye kadar harem nüfusu az olarak kayıtlara geçmiştir. Fakat şehzadelerin kafes usulüyle sarayda yaşamaya başlamalarıyla bunların ihtiyaçlarını karşılamakla yükümlü hizmetkâr cariyelerin de artmasıyla saray nüfusunda bir artış söz konusudur. 19. yüzyıl sonları ve 20. yüzyıl başlarında Hanedan’la yakın ilişkisi olan şair Leyla Saz, hatıratında, “Bazı Çerkez kadınlarının kızlarını padişah haremi olup ihtişam ve elmaslar içinde hayat süreceğine dair ninnilerle büyüttüklerini” ifade etmişti .
Belirtmek gerekir ki Osmanlı devlet teşkilâtında harem-i hümâyûn tabiri hem haremi hem de enderunu içine alır. Enderun padişah, saray ve devlet hizmetinde bulunacak erkeklerin, harem ise ikametgâh görevinin yanında kadınların yetiştirilmesi için bir eğitim müessesesidir. Bu bakımdan hareme yüksek dereceli kadınlar akademisi de denilebilir. Burada en alt kademe olan cariyelikten ustalığa kadar bir terfi sistemi bulunmaktadır .
KÖLELİK VE CARİYELİK
Köle tabiri ile cariye tabiri arasında hukuki bir muhtevâ itibariyle hiçbir mana farklılığı yoktur.İslamiyet’te erkek köleye rakîk, ABD, memlûk, kadın köleyede rakîke, memlûke ve cariye gibi isimler verilmiştir. Toplumuzda ise cariye denilmesiyle anlaşılan genel kanı Osmanlı padişahlarının cinsel münasebette bulundukları haremdeki tüm kadınlar anlaşılmaktadır. Fakat Osmanlı padişahların cariyelerinin hepsiyle böyle bir münasebet bulunması söz konusu değildir. Zira onlar aynı zamanda İslam halifeleridir ki Kur’an-ı Kerim’de “Sizden bekâr olanları, kölelerinizden ve cariyelerinizden durumu uygun olanları evlendirin. Eğer bunlar yoksul iseler, Allah onları lütfuyla zenginleştirir. Allah lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir ” denilerek padişahların tüm cariyeleriyle cinsel münasebette bulunmadıklarına bir kaynak gösterilebilir.
CARİYELER
Osmanlı padişahları kuruluş devresinde bir politika gereği etrafındaki beyliklerden veya hanedanlardan kız almış ve akrabalık ilişkisi kurmuştu. Genişleme dönemine gelindiğinde ise artık Osmanlı padişahlarının ve şehzadelerinin –II. Osman (1618–1622) ve Sultan Abdülmecid (1839–1861) istisna olmak üzere- eşlerini cariyelerinden seçmeleri adet haline geldi.İlk zamanlar savaş yapılan uluslardan cariyeler saraya alınmıştır . Öyle ki genişleme döneminde çok fazla esir alınmasından dolayı güzel ve kusursuz olanları hareme alınmış diğerleri satılmıştır. Duraklama devrine geldiğimizde ise saraya esir alımında bu kaynağın kuruduğu görülmektedir. Bunun yerine çok nadir olarak komutanlar tarafından esir alınan kızlar saraya sunulmuştur. Bunların dışında saraya cariye alımında devlet görevlilerinin yetiştirdikleri veya satın aldıkları cariyeleri saraya sunmaları ve Gümrük Emini tarafından cariye alınıp saraya sunulması söz konusuydu.
Genel olarak cariyeler 3 kısma ayrılırdı. Bunlar; hizmet için alınan cariyeler ki saray hizmetlerini yerine getirmek için alınan genelde yaşları büyük ve yüzüne bakılacak güzellikte olanlardı. Bu kişiler 9 yıl hizmet gördükten sonra kalfa ve ustalar gibi isterlerse saraydan ayrılabilirler, yani azatnameleri verilirdi. İkinci olarak satılmak için alınan cariyeler vardı. Bunlar 5–7 yaşları arasındayken büyüdükçe güzelleşeceği tahmin edilen kız çocuklarıydı. Bunlar yaşları ilerledikçe güzelleşiyorlarsa bir müzik aleti çalması, güzel konuşması ve erkekleri baştan çıkarma yöntemleri öğretilir ve satışa çıkarılırlardı. Genç kadınlar sadece padişaha uygun cariyeler ve annesiyle diğer ileri gelen harem kadınlarına nedimler sağlamak amacıyla değil, aynı zamanda askerî/idarî hiyerarşinin tepesine yakın erkekler için uygun eş sağlama amacıyla eğitilirlerdi . Üçüncü grubu ise odalık adını verdiğimiz cariyeler oluşturuyordu ki bunlar cariyelerin en güzel ve en pahalı olanlarıydı.Bu cariyeler saraya kontrol edilerek alınırlardı. Uykusu ağır olan, ayağı kokan, horlayan kızlar saray haremine giremezdi.
Hareme alınan cariyelere ilk olarak fiziki özellikleri göz önüne alınarak yeni isimler verilirdi. Bu isimler padişah tarafından verilir ve bu isimlerin herkes tarafından bellenmesi ve akılda tutulması için iğne ile göğüslerine iliştirilirdi. Hareme alınan cariyeler kalfalar tarafından eğitilirlerdi. Müslüman oldukları için Kur’an okumak mecburiyetinde idiler.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Ahilik Kültürü - Aziz Aslan
AHİLİK KÜLTÜRÜ- Aziz Aslan Ahilik, Anadolu Selçuklu Devleti'nin son dönemleriyle Osmanlı Devleti'nin kuruluş dönemi aras...
-
ULUSLARARASI İLİŞKİLER TEORİLERİ / REALİZM Şükrü ŞİMŞEK ÖZET Uluslararasıİlişkiler alanındaki teorilerde realist te...
-
OSMANLI SARAYINDA HAREM FUHUŞ YUVASI DEĞİLDİ Harem, yani evde kadınların yaşadıkları bölüm geçmiş çağlarda da vardı. Osmanlı haremi ko...
-
OSMANLI DEVLETİ İDEOLOJİSİ NASILDI 1-OSMANLI RESMİ İDEOLOJİSİ VEYA DAİRENİN İÇİ Resmi İdeoloji teriminden kastımız, kısaca, bir devl...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder