DEMOKRASİYİ KORUMA KILAVUZU ( ŞÜKRÜ ŞİMŞEK )
Atilla Yayla
bu makalesinde demokrasinin ne olduğundan, araç mı yoksa amaç mı olarak
değerlendirilmesi gerektiğinden bahsetmiş ve sonrasında da demokrasinin nasıl korunabileceğini
anlatmıştır. Kanaatimce objektif, hiçbir tarafa meyletmeden güzel bir anlatım gerçekleştirmiştir.
Makalenin bu kısa değerlendirmesinden sonra konu ile ilgili düşüncelerime
geçmek istiyorum.
Ben
demokrasinin elbette devletler için tek ideal olan bir devlet yönetim şekli
olduğunu elbette düşünmüyorum. Toplumlar nasıl ki teknolojiyi geliştiriyorlar
belki ileride yönetim biçimleri konusunda yeni bir şekil ortaya koyabilirler.
Yeni ortaya konulan bu yönetim biçimi hukukun üstünlüğü, insan hakları ve
yönetime katılış miktarını en üst seviyeye çıkarabiliyorsa elbette demokrasiden
bu yeni yönetim şekline geçilebilir. Ancak mevcut durum incelendiğinde hukukun üstünlüğü,
insan hakları ve yönetime katılış miktarını en iyi insan yönetimine sunan yönetim
şekli olarak karşımıza demokrasi çıkmaktadır. Mevcut durumda yönetim
şekillerinin en geşilmişi olarak demokrasiyi görmekteyiz. Şuan itibari ile araç
mı yoksa amaç mı olmaktan ziyade demokrasiyi yarı amaç yarı araç olarak görüp
anti demokratik uygulanmalardan kendimizi ve haklarımızı koruma yolunu tercih
etmek zorundayız. Bana göre demokrasi ne araç ne amaçtır. Süreci şu anda en iyi
idare eden bir unsurdur. Anti demokratik uygulamaların fazlaca yaşandığı
ülkemizde bütün unsurlarıyla yerinde durması ve kesinlikle korunması gereken en
önemli idare ediliş yöntemidir.
Gelelim
insanlar demokrasiyi niye korumalı sorusuna. İdeal olarak insanlar demokrasiyi
hukuk üstün olsun, haklarım her zaman korunsun, güvenilir bir ortamda yaşayıp
ben de bu ülkede, yönetimde siyasi anlamda bir oyla da olsa demokratik bir
hakka sahip olayım diye korunsun fikri ortaya çıkmaktadır. Peki ülkemizde ki
demokrasi bu temayüldeki bir demokrasiyi koruma şekline mi sahiptir ?
Kesinlikle hayır. Sadece çıkarları ve
Atilla Yayla’nın da bahsettiği gibi kendi hayat tarzlarını korumak üzerine bir
demokrasi koruyuculuğu geliştirmişlerdir. Hayatlarını laizism,sosyalizm,
totaliter bir ideolajiy ve dindarlık üzerine kurmuş ve bu mahiyette siyaset
yapanların hepsi demokrasi korunsun çığlıkları atmışlardır. Ve atmaya devam
etmektedirler. Buna bu güne kadar demokrasiye ve laikliğe küfreden zevatı da
dahil etmek gerektiğini düşünüyorum. Demokrasiye küfreden insanlar dahi bugün
kendi çıkarları doğrultusunda tv programlarına katılıp demokrasinin erdemlerinden
bahseder hale gelmişlerdir. Bu bendeki algı oluşumu,günümüz Türkiye’sindeki
realist politikanın çıkarcı ve ahlaksız yüzünü net olarak ortaya koymuştur.
Morgenthau büyük ihtimalle mezarından bakıp “Bizim demokratiklere” -siz aslında demokratik falan değilsiniz;
hepiniz de çıkar dünyasının terbiyesizlikle yoğrulmuş enaniyet sahibi realist
insancıklarısınız- diye kahkahalarla gülmektedir.
Atilla
yayla’nın demokrasinin sözlük anlamı olarak fonksiyonları itibari ile bir araç
tanımına uymadığını ve dolayısı ile demokrasinin bir süreç olduğunu ifade
etmektedir. Ben de ne amaç ne araç olduğunu düşünmekteyim. Kısaca mevcut durumu
en iyi idare eden süreçtir diyebilmekteyim.
Atilla
yayla’nın liberal demokrasiye yaptığı vurguya ben de katılıyorum. Hukukun üstünlüğünü
savunan,insan haklarına saygılı ve vatandaşlarının siyasi katılımını
destekleyen bir demokrasiden elbette ben de çok hoşnutum. Elbette demokrasi bir
nirvana değildir. Önemli olan insanın mutluluğu ve özgürlüğüdür. İnsanı daha
mutlu eden ve daha özgür kılan bütün siyasi sistemlere evet diyebilirim. Ancak
bu koşulları mevcut durumda en iyi şekilde insanoğluna sunan sistem olduğu için
hali hazırda demokrasiden asla vazgeçmeyenler arasındayım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder