5 Aralık 2016 Pazartesi

Osmanlı Resmi İdeolojisi - Şükrü Şimşek

OSMANLI DEVLETİ İDEOLOJİSİ NASILDI

1-OSMANLI RESMİ İDEOLOJİSİ VEYA DAİRENİN İÇİ 

Resmi İdeoloji teriminden kastımız, kısaca, bir devletin kendisine, üzerinde egemen olduğu toprağa ve bu toprak üzerinde yaşayan tebaasına, ilişkide bulunduğu diğer ülkelere bakış ve onları algılayış tarzı, dünya görüşü, zihniyet yapısı, o devletin yükselttiği değerler sisteminin bütünüdür.. Kanaatimizce Osmanlı Devleti’nin de resmi bir ideolojisi olmuştur. Eğer bir devletin dünyaya bakışını ve dünyayı algılayışını şekillendiren, iç ve dış siyasetini yönlendiren, idari ve kurumsal yapısını, teşkilatını ve özellikle toplumsal ve kültürel dokusunu biçimlendiren temel bir dünya görüşü, bir zihniyeti varsa, onun bir resmi ideolojisi var demektir. Ayrıca bu ideoloji, bütün bir yönetici kesim tarafından belli sebeplerle paylaşılıyor, halka mal edilmeye çalışılıyor, titizlikle korunuyor, yöneticiler başka ideolojilere yaşama imkanı tanımıyor ve bütün gücüyle onları ortadan kaldırmaya yöneliyorsa, resmi bir nitelik kazanmıştır..”
“Osmanlı resmi ideolojisinin esasını inanç oluşturur. Osmanlı İmparatorluğu altı yüz yıllık uzun tarihinin hemen hemen her alan ve safhasının sergilediği gibi, bir inanç devletidir. Bu yüzden Osmanlı İmparatorluğu’nda devlet de en az din (İslam) kadar inanç konusudur, dolayısıyla da kutsaldır. Bu, kanaatimizce, Osmanlı İmparatorluğu’nda devletle dinin (Abbasiler dahil, tarihte hiçbir İslam devletinde olmadığı kadar) birbiri içine geçmesinden, başka bir ifadeyle “devletle dinin özdeşleşmesinden” ileri gelmektedir. Şematik olarak ifade etmek gerekirse şunu söylemek mümkündür: Osmanlı Devleti’nde devlet ve din yan yana iki ayrı daire değildir; din dairesi devlet dairesinin bütünüyle içindedir, iki daire çakışır. Yani bu özdeşlikte devlet, dini içine alan, kuşatan büyük dairedir. Başka bir ifadeyle, Osmanlı resmi ideolojisi demek, devlet ve dinin, yahut siyaset ve İslam’ın ayrışmaz bir biçimde birbiri içine girdiği bir zihniyet demektir. İşte, Osmanlı Devleti’nin ideolojisi de temelini bu özdeşlikte bulur. O halde bu özdeşliği, Osmanlı Devleti’nde “her şey devlet içindir; din de devlet içindir” şeklinde formüle etmek mümkündür. Bu demektir ki, Osmanlı resmi ideolojisini kavrayabilmek,  bir bakıma, bu ideolojiyi  oluşturan din-devlet  özdeşliğinin bu iki unsurunun tahlili ve köklerinin teşhisiyle geniş ölçüde bağlantılıdır
2-OSMANLI İDEOLOJİSİNİN TARİHİ KÖKLERİ
A)SİYASAL KÖKENLER
1-Eski Türk Siyasal Geleneği
Eski Türk siyasal geleneğinden kasıt muhakkak ki Türklerin İslamı
kabul ermezden önceki  hakimiyet geleneğidir.Ancak bu gelenek hiç şüphesiz Türklerin kendi öz geleneklerini içine almış olsa da Hint ,Çin,İran başta olmak üzere birçok kültürden etkilenmiştir..
a. Eski Türk siyasal geleneğinden hakimiyet ve iktidar semavi  (ilahi) kökenlidir..
b. Bu hakimiyet evrensel  bir hedefe yöneliktir.
c. töre denen , tarihin içinden  süzülerek gelmekte olan eski geleneklerden
oluşan bir örfe dayalıdır.
Eski Türklerdeki Gök Tengri inancının etkileri, Orhun kitabelerindeki Bilge kağanın söylemleri ta o günlere kadar hissedilen durumlardı.
2-Klasik İslami Siyasal Gelenek
 İslam’ın bizzat din olarak teorik yanıyla ve Peygamber ile Dört Halife (Hulefa-i Raşidin) zamanının siyasal uygulamalarıyla bir ilgisi yoktur. Buradaki İslami teriminden, daha çok İslam tarihinin klasik devresini içine alan Emevi ve Abbasi dönemlerinde, bu devletlerin hakimiyet alanlarında eskiden beri mevcut siyasal geleneklerin özümsenmesi suretiyle oluşan İslam siyaset teorisini ve ona paralel gelişen geleneği anlamak gerekir. Bu İslami siyaset geleneğinin içindeyse, eski Doğu Roma, Sasani, hatta eski Hind siyasal anlayışlarının etkileri mevcuttur. Tabii ki bu sentezin harcı İslam olmakla birlikte bu, Peygamber zamanında teşekkül eden İslami siyaset algılayışından hayli farklılaşmış bir anlayıştı”. Burada altı çizilmesi gereken nokta, sanırım, Hulefa-i Raşidin dönemi İslam’ının daha sonraki İslam’la olan farkıdır. Hulafai-Raşidin dönemi İslamı henüz daha kent-site zemininden yükselen yukarı barbarlığın yükselme dönemi dünya görüşü olup, kendi içinde ilkel komünal toplum bilgi temeline ilişkin eşitlikçi özü muhafaza ederken, daha sonra ortaya çıkan İslam anlayışları, sınıflı toplum zemininde oluşan farklı görüşleri de içinde barındırırlar. Bu farklılaşma, Osmanlı’nın (o ilblerin, gazilerin, dervişlerin, tasavvuf erlerinin) ilk kuruluş dönemi dünya görüşüyle, daha sonraki Osmanlı Devlet sınıfı ideolojisi arasındaki farka benzer..
3-Bizans Siyasal Geleneği
“Doğrudan doğruya olmak kaydıyla Osmanlılar’ın Bizans siyasal geleneğiyle temasları herhalde daha küçük bir uç beyliğiyken başlamıştı. Ancak bu geleneğin Osmanlı resmi ideolojisindeki gözle görülür etkileri hiç şüphesiz Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u almasından sonra ortaya çıkar.. Tımar rejiminin yapılanmasında, saray teşkilatı konusunda, belki bundan da önemlisi iktidar ve hakimiyet anlayışında, ulemanın merkeze bağlı dini bir bürokrasi modeline göre teşkilata tabi tutularak onlar kanalıyla dinin bütünüyle merkezi yönetimin kontrolüne alınmasında Bizans etkisinin olduğu açıktır. Belki daha da önemlisi, Fatih Sultan Mehmed’in şahsında tipik örneğini bulan ve Kanuni Sultan Süleyman’la zirvesine ulaşan klasik Osmanlı padişahı tipinin oluşmasında Bizans’ın imperium (bölünmez mutlak otorite) anlayışının rolünü dikkate almamak mümkün değildir."

Birinci Osmanlı Devleti aslında Osmanlı’nın 1402’de Timur’a yenilmesiyle son bulur (İbn-i Haldun yasaları) Ondan sonraki “fetret” dönemi bir yeniden kuruluş için güç toplama dönemi olarak görülürse, İkinci Osmanlı Devleti’nin Fatih Sultan Mehmed’le birlikte tarih sahnesine çıktığını söyleyebiliriz.Fatih’in Bizans’ı alışı çok yönlü bir olaydır. Bunun Osmanlı üzerine olan etkisinin altını çizmek için burada Bizans’ın fethinden sonra Fatih’e “Kaiser-i Rum”, yani Roma imparatoru denilmesini belirtelim yeter Osmanlı’nın gerçek anlamda bir İmparatorluk olması bu olayla birlikte başlar aslında. Osmanlı, Bizans’tan sadece İstanbul’u değil, binlerce yıllık antika medeniyet mirasını da almıştır. Osmanlı, ilk kez, Bizans’ı aldıktan sonra kendi bozkır devleti geleneklerini antika medeniyet zırhıyla taçlandırır.
B)OSMANLI RESMİ İDEOLOJİSİNİN DİNİ KÖKENLERİ
Yukarıda da belirtildiği gibi Osmanlı devleti en az Abbasi ve Emeviler kadar bir İslam devletidir.Bu itibarla Osmanlı ideolojisinde İslam’ın rolünün çok büyük olduğunu görmekteyiz.osmanlı devletinde daha önceki Müslüman devletlerde  pek rastlanmayacak derecede kendine mahsus güçlü bir siyasal mahiyet kazanmıştır.Buna kısaca Osmanlı İslamı diyebiliriz.Türklerin çok büyük çoğunluğu için özellikle Osmanlılar için İslamiyet milli din haline gelmiştir.
3-OSMANLI RESMİ İDEOLOJİSİNİN TEMEL UNSUR VE KAVRAMLARI
A)SİYASAL NİTELİKLİ OLANLAR
1. Devlet ( Devleti-İ Aliyye , Devleti Ebed Müddet )
Osmanlı resmi ideolojisi Devlet-Din ya da Saltanat –İslam temelinde hayat bulmuştur.Saltanat dinin temsilcisi olduğu için çok kutsaldır.Osmanlı devletinin tam bir merkeziyetçi yapıya dönüşmesi fatih ile olmuştur.Fatih ile birlike “Din’ü devlet mülkü millet” felsefesiyle devlet ve din arasındaki bağ net olrak Fatih Sultan Mehmet tarafından ifade edilmiştir.Devlet islamın temsilcisi ve yayıcısı olduğu için Devleti Aliyye denilmiştir.Devlet bunun için Devleti Ebed müddet kavramıyla vizyonunu ortaya koymuştur.
2. Nizam-I Âlem
Devleti Ebed müddet kavramı Nizam-ı Alem kavramını doğurmuştur.Nizam-ı Âlem; bütün vasıtaların, bütün kadroların, bütün anlayışların, bütün fikirlerin velhasıl yeryüzünün, 
İslam`a ve onun ölçülerine göre kıvamlanması, ilahi kalıplara oturtulması ve adem-i beşerin hayatını, Allah`ın tanıdığı serbestiyet ve yasaklar dahilinde idame ettirmesini sağlayacak meşru düzenin adıdır.

Temel ilke olarak İslamiyet`i Allah ile kul arasında olarak kabul etmenin sınırlılık oluşturduğunu, şekilciliğin önemli olduğunu, İslamiyetin yaşamın her alanına hükmetmesi gereken bir Din olduğunu savunurlar

3. Saltanat-I Seniyye (Siyasal İktidar) , Sultan-Padişah
Osmanlıda padişah şahsında devlet –din bütünlüğünü temsil eden en yüksek idari mercidir. Devletin başı olması itibari ile halifelik unvanının da üzerinde bulunması makamını daha da yüceltmektedir. İşte bu durum için seniyye yani yüce yüksek anlamı saltanat sözcüğüne ilave edilmiştir.
4. Reaya Ve Beraya (Tebaa)
Osmanlı tebaası demek milleti hakimiye yani Türk ve Müslüman unsurlar ile Hıristiyan, Rum, ermeni, Yahudi, bütün milleler kastedilmektedir. Osmanlı reayayı millet olrak görür ve halkı dini ayrımlarına göre milletleştirirdi. Yani Müslümanlara bir millet Yahudilere bir Hıristiyanlara da bir millet derdi. Osmanlı halkına “Emr bil maruf nehy anil münker” prensibiyle yani iyiliği emredip kötülükten sakındırma yöntemiyle insanlarına muamele ededi.
B) DİNİ NİTELİKLİ OLANLAR
1.İslam
Kısaca Osmanlı siyasetinin, fetihlerinin, varlığının kaynağını ilay-ı kelimetullah düstüründan yani Allahın adını yüceltmek uzaklara taşımak amacıyla hareket edip bütün kaynaklarını İslam fikrinden alırdı.Osmanlı siyasetinin kaynağı islamdır.
2.Cihad Ve Gaza (İlây-I Kelimetullah)
i'lây-ı kelimetullah için nizâm-ı âlem, ırkları, kavimleri, milletleri ezmeden, inkâr etmeden, zayıflatmadan, bir diğerinin tahakkümüne sokmadan, birer ademoğlu olarak kendi millî şahsiyetleri ve şuurları içinde tutarak, küfürden, batıldan, haramdan arındırarak huzura kavuşturmak demektir. bütün mü minleri (ırk-ırk, kavim-kavim, millet-millet) islâm kardeşliği şuuru içinde barışa ve islâm a hizmette yarışa davet etmektir.

insanların yaşadığı âlemde temel belirleyici kur an olursa; allah ın nizamı âleme hakim olur ki; işte nizâm-ı âlem budur. bu dava için mücadele etmek; kur an ı yücelterek allah ın rızasını kazanmakla olur. Osmanlı Devleti'nin iddiası, varlık sebebi, başından sonuna dek 'İlay-ı Kelimetullah  ve Nizam-ı Alem' olmuştur. Osmanlı zamanla; özelikle de Balkanlardaki  Hıristiyan toplulukların da katılımıyla buralarda yaşayan Hıristiyanlardan hatta Bizans’tan da çeşitli açılardan etkilenmiştir. Ancak İslami zihniyeti özünde daima korumuştur." Fatih Sultan Mehmet  cihad ve gaza ile ilgili ilgili olarak fetihten önce topladığı dîvân meclisinde bu gâyesini açıkça dile getirerek şöyle söylemişti:
“Dünyâ sarâyına gelen pâdişahların her biri bir ad ile yâd olunur. Ben dahî din-i Muhammedî yolunda cân ve bâş ortaya koyup gazâlar edeyim; Hakk Te'âlâ'nın düşmanları elinden Allah’ın inâyetiyle memleketler feth edeyim! Tâ ki dârü'l-harb, dârü'l-İslâm ola!

3.Darü’l Harb , Diyar-I Küfr (Hıristiyan Dünya)
İslam ve Osmanlı hukuna ve geleneklerine göre  Darü’l Harb savaşılıp alınacak fetholunacak gavur toprağıdır. Hıristiyan alemine de Darü’l Harb denilirdi.Yani savaşılacak unsurlar anlamında                                                                                                                                                                                                                                                                                    
4.Darü’l İslam ( İslam Toprağı, Müslüman Dünya)
Osmanlılarda Darü’l Harb nasıl Hıristiyan dünyasına bakış ile şekillenmişse İslam coğrafyasına ve kültürüne bakmak da aynı şekilde biçim almıştır.İslamiyetin ve Müslümanların hükmettiği yaşadığı topraklara korunması yardım edilmesi gereken coğrafyaya ve milletlere de Darü’l İslam denirdi.
4-OSMANLI RESMİ İDEOLOJİSİNİİN TEMEL KARAKTERİSTİKLERİ
A.Merkeziyetçi Devletçilik
Osmanlı devlet ideolojisi özellikle Fatihten sonra müthiş denilecek şekilde merkeziyetçi bir yapıya dönüşmüş muhteşem şekilde kurumsallaşmış ve mükemmelleşmiştir. Geniş coğrafyalara hükmedebilmenin temelinde merkeziyetçi kuvvetli yapının oluşumu yatmaktadır.
B.Dinsellik

Osmanlı bütün ideolojisini ve mücadelesindeki bütün hareket noktasını İslamiyetten almış ve o minvalde ilerlemiştir. Dinsellik Osmanlı devlet karekteridir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ahilik Kültürü - Aziz Aslan

AHİLİK KÜLTÜRÜ- Aziz Aslan           Ahilik, Anadolu Selçuklu Devleti'nin son dönemleriyle Osmanlı Devleti'nin kuruluş dönemi aras...