OSMANLI DEVLETİ İDEOLOJİSİ NASILDI
1-OSMANLI RESMİ İDEOLOJİSİ VEYA DAİRENİN İÇİ
1-OSMANLI RESMİ İDEOLOJİSİ VEYA DAİRENİN İÇİ
Resmi
İdeoloji teriminden kastımız, kısaca, bir devletin kendisine, üzerinde egemen
olduğu toprağa ve bu toprak üzerinde yaşayan tebaasına, ilişkide bulunduğu
diğer ülkelere bakış ve onları algılayış tarzı, dünya görüşü, zihniyet yapısı,
o devletin yükselttiği değerler sisteminin bütünüdür.. Kanaatimizce Osmanlı
Devleti’nin de resmi bir ideolojisi olmuştur. Eğer bir devletin dünyaya
bakışını ve dünyayı algılayışını şekillendiren, iç ve dış siyasetini yönlendiren,
idari ve kurumsal yapısını, teşkilatını ve özellikle toplumsal ve kültürel
dokusunu biçimlendiren temel bir dünya görüşü, bir zihniyeti varsa, onun bir
resmi ideolojisi var demektir. Ayrıca bu ideoloji, bütün bir yönetici kesim
tarafından belli sebeplerle paylaşılıyor, halka mal edilmeye çalışılıyor,
titizlikle korunuyor, yöneticiler başka ideolojilere yaşama imkanı tanımıyor ve
bütün gücüyle onları ortadan kaldırmaya yöneliyorsa, resmi bir nitelik
kazanmıştır..”
“Osmanlı resmi ideolojisinin esasını inanç oluşturur. Osmanlı İmparatorluğu altı yüz yıllık uzun tarihinin hemen hemen her alan ve safhasının sergilediği gibi, bir inanç devletidir. Bu yüzden Osmanlı İmparatorluğu’nda devlet de en az din (İslam) kadar inanç konusudur, dolayısıyla da kutsaldır. Bu, kanaatimizce, Osmanlı İmparatorluğu’nda devletle dinin (Abbasiler dahil, tarihte hiçbir İslam devletinde olmadığı kadar) birbiri içine geçmesinden, başka bir ifadeyle “devletle dinin özdeşleşmesinden” ileri gelmektedir. Şematik olarak ifade etmek gerekirse şunu söylemek mümkündür: Osmanlı Devleti’nde devlet ve din yan yana iki ayrı daire değildir; din dairesi devlet dairesinin bütünüyle içindedir, iki daire çakışır. Yani bu özdeşlikte devlet, dini içine alan, kuşatan büyük dairedir. Başka bir ifadeyle, Osmanlı resmi ideolojisi demek, devlet ve dinin, yahut siyaset ve İslam’ın ayrışmaz bir biçimde birbiri içine girdiği bir zihniyet demektir. İşte, Osmanlı Devleti’nin ideolojisi de temelini bu özdeşlikte bulur. O halde bu özdeşliği, Osmanlı Devleti’nde “her şey devlet içindir; din de devlet içindir” şeklinde formüle etmek mümkündür. Bu demektir ki, Osmanlı resmi ideolojisini kavrayabilmek, bir bakıma, bu ideolojiyi oluşturan din-devlet özdeşliğinin bu iki unsurunun tahlili ve köklerinin teşhisiyle geniş ölçüde bağlantılıdır
“Osmanlı resmi ideolojisinin esasını inanç oluşturur. Osmanlı İmparatorluğu altı yüz yıllık uzun tarihinin hemen hemen her alan ve safhasının sergilediği gibi, bir inanç devletidir. Bu yüzden Osmanlı İmparatorluğu’nda devlet de en az din (İslam) kadar inanç konusudur, dolayısıyla da kutsaldır. Bu, kanaatimizce, Osmanlı İmparatorluğu’nda devletle dinin (Abbasiler dahil, tarihte hiçbir İslam devletinde olmadığı kadar) birbiri içine geçmesinden, başka bir ifadeyle “devletle dinin özdeşleşmesinden” ileri gelmektedir. Şematik olarak ifade etmek gerekirse şunu söylemek mümkündür: Osmanlı Devleti’nde devlet ve din yan yana iki ayrı daire değildir; din dairesi devlet dairesinin bütünüyle içindedir, iki daire çakışır. Yani bu özdeşlikte devlet, dini içine alan, kuşatan büyük dairedir. Başka bir ifadeyle, Osmanlı resmi ideolojisi demek, devlet ve dinin, yahut siyaset ve İslam’ın ayrışmaz bir biçimde birbiri içine girdiği bir zihniyet demektir. İşte, Osmanlı Devleti’nin ideolojisi de temelini bu özdeşlikte bulur. O halde bu özdeşliği, Osmanlı Devleti’nde “her şey devlet içindir; din de devlet içindir” şeklinde formüle etmek mümkündür. Bu demektir ki, Osmanlı resmi ideolojisini kavrayabilmek, bir bakıma, bu ideolojiyi oluşturan din-devlet özdeşliğinin bu iki unsurunun tahlili ve köklerinin teşhisiyle geniş ölçüde bağlantılıdır
2-OSMANLI İDEOLOJİSİNİN TARİHİ KÖKLERİ
A)SİYASAL KÖKENLER
1-Eski Türk Siyasal Geleneği
Eski Türk siyasal geleneğinden kasıt muhakkak ki
Türklerin İslamı
kabul
ermezden önceki hakimiyet geleneğidir.Ancak
bu gelenek hiç şüphesiz Türklerin kendi öz geleneklerini içine almış olsa da
Hint ,Çin,İran başta olmak üzere birçok kültürden etkilenmiştir..
a. Eski Türk siyasal geleneğinden hakimiyet ve
iktidar semavi (ilahi) kökenlidir..
b. Bu hakimiyet evrensel bir hedefe yöneliktir.
c. töre denen , tarihin içinden süzülerek gelmekte olan eski geleneklerden
oluşan
bir örfe dayalıdır.
Eski
Türklerdeki Gök Tengri inancının etkileri, Orhun kitabelerindeki Bilge kağanın
söylemleri ta o günlere kadar hissedilen durumlardı.
2-Klasik İslami Siyasal Gelenek
İslam’ın
bizzat din olarak teorik yanıyla ve Peygamber ile Dört Halife (Hulefa-i
Raşidin) zamanının siyasal uygulamalarıyla bir ilgisi yoktur. Buradaki İslami
teriminden, daha çok İslam tarihinin klasik devresini içine alan Emevi ve
Abbasi dönemlerinde, bu devletlerin hakimiyet alanlarında eskiden beri mevcut
siyasal geleneklerin özümsenmesi suretiyle oluşan İslam siyaset teorisini ve
ona paralel gelişen geleneği anlamak gerekir. Bu İslami siyaset geleneğinin
içindeyse, eski Doğu Roma, Sasani, hatta eski Hind siyasal anlayışlarının
etkileri mevcuttur. Tabii ki bu sentezin harcı İslam olmakla birlikte bu,
Peygamber zamanında teşekkül eden İslami siyaset algılayışından hayli
farklılaşmış bir anlayıştı”. Burada altı çizilmesi gereken nokta, sanırım,
Hulefa-i Raşidin dönemi İslam’ının daha sonraki İslam’la olan farkıdır.
Hulafai-Raşidin dönemi İslamı henüz daha kent-site zemininden yükselen yukarı
barbarlığın yükselme dönemi dünya görüşü olup, kendi içinde ilkel komünal
toplum bilgi temeline ilişkin eşitlikçi özü muhafaza ederken, daha sonra ortaya
çıkan İslam anlayışları, sınıflı toplum zemininde oluşan farklı görüşleri de
içinde barındırırlar. Bu farklılaşma, Osmanlı’nın (o ilblerin, gazilerin,
dervişlerin, tasavvuf erlerinin) ilk kuruluş dönemi dünya görüşüyle, daha
sonraki Osmanlı Devlet sınıfı ideolojisi arasındaki farka benzer..
3-Bizans Siyasal Geleneği
“Doğrudan
doğruya olmak kaydıyla Osmanlılar’ın Bizans siyasal geleneğiyle temasları
herhalde daha küçük bir uç beyliğiyken başlamıştı. Ancak bu geleneğin Osmanlı
resmi ideolojisindeki gözle görülür etkileri hiç şüphesiz Fatih Sultan
Mehmed’in İstanbul’u almasından sonra ortaya çıkar.. Tımar rejiminin
yapılanmasında, saray teşkilatı konusunda, belki bundan da önemlisi iktidar ve
hakimiyet anlayışında, ulemanın merkeze bağlı dini bir bürokrasi modeline göre
teşkilata tabi tutularak onlar kanalıyla dinin bütünüyle merkezi yönetimin
kontrolüne alınmasında Bizans etkisinin olduğu açıktır. Belki daha da önemlisi,
Fatih Sultan Mehmed’in şahsında tipik örneğini bulan ve Kanuni Sultan
Süleyman’la zirvesine ulaşan klasik Osmanlı padişahı tipinin oluşmasında
Bizans’ın imperium (bölünmez mutlak otorite) anlayışının rolünü dikkate almamak
mümkün değildir."
Birinci
Osmanlı Devleti aslında Osmanlı’nın 1402’de Timur’a yenilmesiyle son bulur
(İbn-i Haldun yasaları) Ondan sonraki “fetret” dönemi bir yeniden kuruluş için
güç toplama dönemi olarak görülürse, İkinci Osmanlı Devleti’nin Fatih Sultan
Mehmed’le birlikte tarih sahnesine çıktığını söyleyebiliriz.Fatih’in Bizans’ı
alışı çok yönlü bir olaydır. Bunun Osmanlı üzerine olan etkisinin altını çizmek
için burada Bizans’ın fethinden sonra Fatih’e “Kaiser-i Rum”, yani Roma
imparatoru denilmesini belirtelim yeter Osmanlı’nın gerçek anlamda bir
İmparatorluk olması bu olayla birlikte başlar aslında. Osmanlı, Bizans’tan
sadece İstanbul’u değil, binlerce yıllık antika medeniyet mirasını da almıştır.
Osmanlı, ilk kez, Bizans’ı aldıktan sonra kendi bozkır devleti geleneklerini
antika medeniyet zırhıyla taçlandırır.
B)OSMANLI RESMİ İDEOLOJİSİNİN DİNİ KÖKENLERİ
Yukarıda da
belirtildiği gibi Osmanlı devleti en az Abbasi ve Emeviler kadar bir İslam
devletidir.Bu itibarla Osmanlı ideolojisinde İslam’ın rolünün çok büyük
olduğunu görmekteyiz.osmanlı devletinde daha önceki Müslüman devletlerde pek rastlanmayacak derecede kendine mahsus
güçlü bir siyasal mahiyet kazanmıştır.Buna kısaca Osmanlı İslamı
diyebiliriz.Türklerin çok büyük çoğunluğu için özellikle Osmanlılar için
İslamiyet milli din haline gelmiştir.
3-OSMANLI RESMİ İDEOLOJİSİNİN TEMEL UNSUR VE
KAVRAMLARI
A)SİYASAL NİTELİKLİ OLANLAR
1. Devlet ( Devleti-İ Aliyye , Devleti Ebed Müddet )
Osmanlı resmi
ideolojisi Devlet-Din ya da Saltanat –İslam temelinde hayat bulmuştur.Saltanat
dinin temsilcisi olduğu için çok kutsaldır.Osmanlı devletinin tam bir
merkeziyetçi yapıya dönüşmesi fatih ile olmuştur.Fatih ile birlike “Din’ü
devlet mülkü millet” felsefesiyle devlet ve din arasındaki bağ net olrak Fatih Sultan
Mehmet tarafından ifade edilmiştir.Devlet islamın temsilcisi ve yayıcısı olduğu
için Devleti Aliyye denilmiştir.Devlet bunun için Devleti Ebed müddet
kavramıyla vizyonunu ortaya koymuştur.
2. Nizam-I Âlem
Devleti Ebed müddet
kavramı Nizam-ı Alem kavramını doğurmuştur.Nizam-ı Âlem; bütün vasıtaların,
bütün kadroların, bütün anlayışların, bütün fikirlerin velhasıl
yeryüzünün,
İslam`a ve onun ölçülerine göre
kıvamlanması, ilahi kalıplara oturtulması ve adem-i beşerin hayatını, Allah`ın
tanıdığı serbestiyet ve yasaklar dahilinde idame ettirmesini sağlayacak meşru
düzenin adıdır.
Temel ilke olarak İslamiyet`i Allah ile kul arasında olarak kabul etmenin sınırlılık oluşturduğunu, şekilciliğin önemli olduğunu, İslamiyetin yaşamın her alanına hükmetmesi gereken bir Din olduğunu savunurlar
Temel ilke olarak İslamiyet`i Allah ile kul arasında olarak kabul etmenin sınırlılık oluşturduğunu, şekilciliğin önemli olduğunu, İslamiyetin yaşamın her alanına hükmetmesi gereken bir Din olduğunu savunurlar
3. Saltanat-I Seniyye (Siyasal İktidar) ,
Sultan-Padişah
Osmanlıda padişah
şahsında devlet –din bütünlüğünü temsil eden en yüksek idari mercidir. Devletin
başı olması itibari ile halifelik unvanının da üzerinde bulunması makamını daha
da yüceltmektedir. İşte bu durum için seniyye yani yüce yüksek anlamı saltanat
sözcüğüne ilave edilmiştir.
4. Reaya Ve Beraya (Tebaa)
Osmanlı tebaası demek
milleti hakimiye yani Türk ve Müslüman unsurlar ile Hıristiyan, Rum, ermeni,
Yahudi, bütün milleler kastedilmektedir. Osmanlı reayayı millet olrak görür ve
halkı dini ayrımlarına göre milletleştirirdi. Yani Müslümanlara bir millet
Yahudilere bir Hıristiyanlara da bir millet derdi. Osmanlı halkına “Emr bil
maruf nehy anil münker” prensibiyle yani iyiliği emredip kötülükten sakındırma
yöntemiyle insanlarına muamele ededi.
B) DİNİ NİTELİKLİ OLANLAR
1.İslam
Kısaca Osmanlı
siyasetinin, fetihlerinin, varlığının kaynağını ilay-ı kelimetullah düstüründan
yani Allahın adını yüceltmek uzaklara taşımak amacıyla hareket edip bütün
kaynaklarını İslam fikrinden alırdı.Osmanlı siyasetinin kaynağı islamdır.
2.Cihad Ve Gaza (İlây-I Kelimetullah)
i'lây-ı
kelimetullah için nizâm-ı âlem, ırkları, kavimleri, milletleri ezmeden, inkâr
etmeden, zayıflatmadan, bir diğerinin tahakkümüne sokmadan, birer ademoğlu
olarak kendi millî şahsiyetleri ve şuurları içinde tutarak, küfürden, batıldan,
haramdan arındırarak huzura kavuşturmak demektir. bütün mü minleri (ırk-ırk,
kavim-kavim, millet-millet) islâm kardeşliği şuuru içinde barışa ve islâm a
hizmette yarışa davet etmektir.
insanların yaşadığı âlemde temel belirleyici kur an olursa; allah ın nizamı âleme hakim olur ki; işte nizâm-ı âlem budur. bu dava için mücadele etmek; kur an ı yücelterek allah ın rızasını kazanmakla olur. Osmanlı Devleti'nin iddiası, varlık sebebi, başından sonuna dek 'İlay-ı Kelimetullah ve Nizam-ı Alem' olmuştur. Osmanlı zamanla; özelikle de Balkanlardaki Hıristiyan toplulukların da katılımıyla buralarda yaşayan Hıristiyanlardan hatta Bizans’tan da çeşitli açılardan etkilenmiştir. Ancak İslami zihniyeti özünde daima korumuştur." Fatih Sultan Mehmet cihad ve gaza ile ilgili ilgili olarak fetihten önce topladığı dîvân meclisinde bu gâyesini açıkça dile getirerek şöyle söylemişti:
insanların yaşadığı âlemde temel belirleyici kur an olursa; allah ın nizamı âleme hakim olur ki; işte nizâm-ı âlem budur. bu dava için mücadele etmek; kur an ı yücelterek allah ın rızasını kazanmakla olur. Osmanlı Devleti'nin iddiası, varlık sebebi, başından sonuna dek 'İlay-ı Kelimetullah ve Nizam-ı Alem' olmuştur. Osmanlı zamanla; özelikle de Balkanlardaki Hıristiyan toplulukların da katılımıyla buralarda yaşayan Hıristiyanlardan hatta Bizans’tan da çeşitli açılardan etkilenmiştir. Ancak İslami zihniyeti özünde daima korumuştur." Fatih Sultan Mehmet cihad ve gaza ile ilgili ilgili olarak fetihten önce topladığı dîvân meclisinde bu gâyesini açıkça dile getirerek şöyle söylemişti:
“Dünyâ
sarâyına gelen pâdişahların her biri bir ad ile yâd olunur. Ben dahî din-i
Muhammedî yolunda cân ve bâş ortaya koyup gazâlar edeyim; Hakk Te'âlâ'nın
düşmanları elinden Allah’ın inâyetiyle memleketler feth edeyim! Tâ ki
dârü'l-harb, dârü'l-İslâm ola!
3.Darü’l Harb , Diyar-I Küfr (Hıristiyan Dünya)
İslam ve Osmanlı hukuna
ve geleneklerine göre Darü’l Harb
savaşılıp alınacak fetholunacak gavur toprağıdır. Hıristiyan alemine de Darü’l
Harb denilirdi.Yani savaşılacak unsurlar anlamında
4.Darü’l İslam ( İslam Toprağı, Müslüman Dünya)
Osmanlılarda Darü’l
Harb nasıl Hıristiyan dünyasına bakış ile şekillenmişse İslam coğrafyasına ve
kültürüne bakmak da aynı şekilde biçim almıştır.İslamiyetin ve Müslümanların
hükmettiği yaşadığı topraklara korunması yardım edilmesi gereken coğrafyaya ve
milletlere de Darü’l İslam denirdi.
4-OSMANLI RESMİ İDEOLOJİSİNİİN TEMEL
KARAKTERİSTİKLERİ
A.Merkeziyetçi Devletçilik
Osmanlı devlet
ideolojisi özellikle Fatihten sonra müthiş denilecek şekilde merkeziyetçi bir
yapıya dönüşmüş muhteşem şekilde kurumsallaşmış ve mükemmelleşmiştir. Geniş
coğrafyalara hükmedebilmenin temelinde merkeziyetçi kuvvetli yapının oluşumu
yatmaktadır.
B.Dinsellik
Osmanlı bütün
ideolojisini ve mücadelesindeki bütün hareket noktasını İslamiyetten almış ve o
minvalde ilerlemiştir. Dinsellik Osmanlı devlet karekteridir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder