OSMANLIDA AŞK VE EVLİLİK
Gençlerin evlenme zamanı geldiğinde,
istedikleri kızın özellikleri bu konuyu konuşmaktan sıkılmayacağı bir akrabası,
dadısı ya da süt ninesi tarafından uygun bir şekilde sorulur, öğrenilirdi.
Gencin annesi, akrabalarından, yakınlarından ve diğer yerlerden gelin olacak
kızları araştırır, etraflıca öğrenirdi. Daha sonra kız görülmeye gidilirdi.
Evlenmeye aracılık eden ailenin yaşlılarının, tanıdıkların yanında geçimini, bu
işten kazanan hanımlar vardı. Bunlardan başka konaklara şal, mücevher ve
benzeri eşya satmak için gidip gelenler de bu hizmette bulunurlardı. Görücüye
gelenler, evdekilerce karşılanır, misafir odasına alınır, ikramda bulunulurdu
bu arada, diğer odada kız hazırlanır, saçları ve üstü düzeltilir, hazır olunca
misafir odasının kapısının dışına gelir, beklerdi. Kahve ikramı yapılacağı
sırada kız da odaya girer, misafirler ayağa kalkmaz, yerlerinde kalırlardı.
Kız, misafirlerin tam karşısına konmuş bir sandalyeye, görücülerin hepsine
başıyla selam vererek oturururdu. Bu arada, kahveler de verilirdi. Kızın
misafirlerin yüzlerine dik dik bakması, gülmesi, eteğiyle oynaması,
parmaklarını çıtlatması, eteğini çekip örtmesi veya parmağındaki yüzükle
oynayıp çevirmesi, sert sert cevap vermesi ayıp karşılanır, terbiyesizlik
sayılırdı. Görücülerin de kızın ismini, yaşını sorması, tahsilinden söz
etmeleri, hepsinin gözlerini kıza dikip bakmaları ve o sırada birbirlerine
sokulup aralarında konuşmaları da çok ayıp sayılır, terbiyesizlik, saygısızlık
olarak kabul edilirdi. Her iki taraf bu davranışlardan çekinirdi. Vakit gelip,
görücüler ayrılacaklarında, kız da hepsini saygılı bir şekilde başıyla
selamlayarak odadan çıkardı görülen kız, alacak kimseye; bir mâni çıkar da
kısmet olmazsa, çocuğun gönlü o kızda kalmasın diye ne fazla övülür, ne de
mübâlağa ile anlatılır, ikisi ortası bir tarif yapılırdı. Her şeyden evvel
evlilik, Allahû Tealâ'nın indinde kutsal bir müessesedir, mukaddes bir
müessesedir. Çünkü, evlilik bir kaderdir. Ne zaman bir iradenin yeterliliği söz
konusu değilse, ikinci bir iradenin mutlaka devreye girmesi gerekiyorsa, bu
olay kaderi ifade eder. Eğer bir olayın tamamlanması için bizim irademiz
yeterli değilse, en az bir iradeye daha ihtiyacı varsa ki; evlilik müessesesi
sadece iki tarafın "evet" demesiyle de gerçekleşmez; iki tarafın da
tarafları vardır. O tarafların da rızasını almak asıldır. Öyleyse, evlilik çok
yönlü bir olaydır ve birçok kişinin rızasını gerektirir, birçok irade devreye
girmelidir. Kız tarafının annesi, babası, akrabaları; erkek tarafının annesi,
babası, akrabaları, yakınları, iki tarafın da yakınları. Bunlar hep biraraya
gelecekler, düşüncelerini bildirecekler birbirlerine, neticede bir karara
ulaşacaklar. Öyleyse, "EVLİLİK" adını verdiğimiz müessesede bir
tarafın iradesi hiçbir zaman yeterli değildir. Mutlaka başka iradelerin de
devreye girmesi gerekiyor. Diyelim ki; bazı gençler annelerinin, babalarının ve
başkalarının rızasını almadan bir evlilik müesseseseni gerçekleştirirler. Öyle
olduğunu kabul etsek bile gene en az iki tane irade var. Ne erkeğin, ne de
kadının tek başına bu kararda söz sahibi olması mümkün değildir. Demek ki;
herhâlükârda, mutlaka bir başka irade devreye giriyor. Taraflardan birinin
iradesi hiçbir zaman evlilik için yeterli değil. Öyleyse, evlilik kesin olarak
bir kaderdir. Kaderse, bu konuda Allah söz konusudur. İşte asıl olan, bir
evliliğin Allah'ın emrettiği biçimde evlilik olmasıdır. İşte Osmanlı evliliği,
bu evliliklerin Allah'ın vücuda getirdiği statüdeki sonucudur. Genellikle
Osmanlı'da eşler birbirlerini görmeden evlenirlerdi ve anne, baba ve iki
tarafın yakınları tarafları görürler, ona göre bir karara varırlardı. Anne kızı
görür, baba delikanlıyı görür ve taraflar hacet namazı kılarlar, Allahû
Tealâ'dan sorarlar ve Allahû Tealâ'nın dizayn ettiği bir statü içerisinde
evlilik müessesesi oluşur ve iki taraf nikâh müessesesi tamamlanana kadar
birbirlerini çoğunlukla görmezlerdi. Osmanlı öyle ailelerin sahibiydi ki,
evlilik müessesesi tamamlandığı zaman, ölüme kadar genellikle evlilik devam
ederdi. Öyleyse, düşünün; taraflardan ikisi de tasavvufta ve Allah'a sorarak
karar veriyorlar. Allahû Tealâ'nın uygun görmediği hiçbir nikâhın gerçekleşmesi
söz konusu değil. Böyle olunca evlilikler sonsuz ömürlü oluyordu ve taraflardan
birinin ölümüne kadar evlilik müessesesi devam edip gidiyordu. Sonra, ne zaman
ki sarayda evliyanın yerini cinci hocalar aldı, zaman içerisinde Osmanlı'da da
su katılmış bir evlilik müessesesi oluşmaya başladı, "hulle" denilen
bir müessese oluştu ve tarafların yavaş yavaş Allah'ın emrettiği evlilik
biçiminin dışına doğru taştıklarını görüyoruz.
Yetişkin genç ev hanımı
olarak yetiştirilme tarzları Kız çocuklara okuma, dînî vazifeler öğretilmesinin
yanında mutlaka ev içinde, yaşına uygun sorumluluklar verilirdi. İyi bir ev
hanımı olarak yetiştirilebilmeleri için çok titizlik gösterilirdi. Evlendiği
zaman evin işlerini tek başına yapabilmesi; evi en ekonomik şekilde idare
etmesi için gereken yetenekler kazandırılmaya çalışılırdı. Çeyiz olarak
götürecekleri çamaşır, yatak ve yemek takımlarını genç kızlar kendileri
yaparlardı. Her evde mutlaka bir ve gerekiyorsa birden fazla bez dokuma tezgahı
bulunur, bunlarla evin ihtiyaçlarına yönelik kumaşlar, gömleklik, çamaşırlık ve
çarşaflık bezler dokunur ve bu işler hanımların en önemli işlerinden sayılırdı.
Yetişmeye başlayan kızlar, evlenme zamanı yaklaşınca tezgâh başına oturtulur,
kadınlık vazifesi olarak bu işe alıştırılır, sıkmadan, öğretilmeye çalışılırdı.
Ev hanımları, daha küçük yaşlardan ev içinde sorumluluk verilerek, ev işlerine
alıştırıldıklarından, ömürleri yalnız tezgâh başında bez dokumakla geçmezdi.
Çok düzenli ve dakik olan Osmanlı hanımları, her işin vakit ve zamanını çok iyi
tayin eder; küçük hanımları da her işi vaktinde yapmaya alıştırırlardı.
Zamanında iş görür, vaktinde dinlenirlerdi. Gelen misafirlerle eğlenip gezmek,
boş kalındığında yine eğlenerek vakit geçirmek amacıyla örgü, nakış yapmak; saz
biliyorsa sazla neşelenmek için vakit ayırırlardı. Ailenin kilerlerini gözden
geçirirler, düzen ve temizliği için tedbirler alırlar, eksikleri belirlerlerdi.
Bütün bunlar her sınıftan hanımın şahsî işlerindendi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder