VE BİZ BU YAZININ NERESİNDEYİZ?
“Beklenenmiyiz? Beklemelimiyiz?”
Hayatlarımız da ya beklenenler ya da bekleyenler var. Ömrümüz
nedense hep ümit etmekle unutmak arasında tükeniyor. Ya beklenen bir türlü bize
ulaşmıyor ya da yol ayrımlarında erken davranıyoruz. Ümit edilenle unutulanlar
nedense hep birbirlerini götürüyorlar, yanlış ve doğru da olduğu gibi. Var
oluşlarımızda yok oluşlarımızda hep aynı nedenden... Özlemden... Kiminin hayatı
yeni var oluşlara kiminin ki de yok oluşlara gebe. Fakat sonuç ne olursa olsun yok olurken de var olurken de
bekleyişler içindeyiz. Bekledik... Bekliyoruz... Beklemeye devam edeceğiz. Ve
neden her bekleyen hayatını beklenene bağlar? Ya da neden beklenen bir gün
döneceğini söyleyerek çıkar bekleyenin hayatından?
Hayatımızdaki gel gitlerde neden hep bekleneni suçlarız? O
olsa hayat daha mı çekilir hale gelir? Yoksa hayatı çekilir kılan onun
özlemimidir? Neden bekleyen her güne beklenenin geleceği umuduyla başlar?
Gidişlerden dönüş olsaydı zaten varılmaz mıydı çoktan kavuşmalara?
Veya neden beklenen her türlü dönüş yolunu bulamaz? Bütün
yollar çıkmazdamıdır? Ya da geri dönüşte bekleyeni bulamama korkusu mudur onu
her yola çıktığında geri koyan sebep? Bekleyen de beklenen de unuttuysa
unutmaya mahkumsa neden her doğan gün
kendisiyle beraber yeni bekleyişler de doğurur? Veya neden hep sonunu bile bile
başlarız yeni bekleyişlere? Yoksa hiçbir şey değil de beklenenin bir gün geriye
dönebilme umudumudur bizi ayakta tutan? Veya bir bekleyenimiz olduğu için
yalnız olmadığımızı dünyaya kanıtlamış
olduğumuzu sanmakmıdır bizi bekleyene bağlayan? Bekleyen bütün hayatını o kadar
bağlamıştır ki beklediğine, onun gelmesi için yapamayacağı hiçbir şey yoktur
yeryüzünde. O olmadan yalnızdır ve onun yalnızlığı da güzeldir sonunda eğer ona
kavuşmak varsa. Beklenen o kadar mutludur ki, bir bekleyeni olduğuna “Onsuz”
olmanın “Onu” görememenin hüznü bile güzel gelir eğer bütün yollardan geriye
dönüş varsa. Aslında bekleyende
beklenende kendinimi kandırır? Bütün bekleyişlerin asıl nedeni yolun sonunda
kendimizi bulma, kendimize kalma korkusumudur acaba? Bütün bekleyişler de asıl
beklediğimiz kendimizi ve her döndüğümüz yolda kendimize çıkıyorsa,
başlangıçtan beri yalnız değilmiyiz? Ve yalnız
mı bitirmeliyiz? Yalnızlığımıza veya
başkalarının yalnızlığına çare aramaktansa sadece beklemeli miyiz? Bu
bekleyişin var mıdır sonu? Yoksa sonsuz bekleyişlere o kadar harcadıkta
benliğimizi geriye döndüğümüzde bulacak bir ben bırakmadıkmı? Boş umutların
peşinden o kadar boşlukta kendimize gidecek dermanı bulamadıkmı? Herşeyde o
kadar başkalarını aradıkta kendimizi bulmaya zaman ayıramadık mı? Veya herşeyi
unuttuğumuz gibi başlangıçta asıl aradığımızın kendimiz olduğunuda mı unuttuk?
Yoksa herşeyi kurguladık mı? Bizi bu kadar mutlu eden, bekleten, yoran, acıtan,
yorarken bile tekrarını bekleten hep mi kendi kurgumuzdu?
Yoksa varsayımlardan mı ibarettik? Ve kendimize bekleyenle bekleneni icat ettik.
Eğer herşey sadece kurguysa neden bu yolculuk sonsuz değil? Neden diğer herşey
gibi sadece bizim değil? Neden bu oyunda tek başımıza oynayamıyoruz? Ya
beklenen ya da beklenen olmak zorundaysak ve hangisi olacağımıza bile karar
veremiyorsak nasıl bizim oyunumuzdur bu? Ve bu oyunun bir sonu varmıdır? Yoksa
sonsuzmudur bekleyenle beklenenin ömrü kadar? Ve ben bu yazının neredisindeyim?
Ve siz bu yazının neresindesiniz? Beklenenmiyiz? Beklemelimiyiz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder