BATI’YLA İŞBİRLİĞİ İLİŞKİLERİ AÇISINDAN DÜŞÜNÜLDÜĞÜNDE
TÜRKİYE’NİN AB VE ABD’YE ENTEGRASYON POLİTİKASI
TÜRKİYE’NİN AB VE ABD’YE ENTEGRASYON POLİTİKASI
Şükrü ŞİMŞEK
Türkiye cumhuriyeti kurulduğundan bu yana
Türk dış politikaları hep Batılılaşma ilkesi ile yönetildiği net olarak
ortadadır. Batıya yüzünü dönmüş bir ülke olan Türkiye Batı’daki örgütlerin
birçoğuna işte bu sebepten üye olmaktan geri kalmamıştır. Bu açıdan
düşünüldüğünde işbirliği ve entegrasyon farklı kavramlar olsa da Türkiye
bunları bir arada kullanmıştır diyebiliriz. Ancak Türkiye’nin Batı dünyası ile
ilişkilerini iki ana kola ayıracak olursak ABD ile işbirliği ve AB ile
entegrasyon şeklinde bir ayrıma gitmemiz gerekir. Her ne kadar birbirinin zıddı
bir durum sergilese de Türkiye bu iki hedefi de aynı anda yapma gayretinden hiç
vazgeçmemiştir. Türk Karar alıcılar, Batı ile entegre olmayı onlara bir üye
olarak katılmak anlamı yüklemiştir bu duruma. Batı bu yaklaşıma hoş bakmasa da
Türkiye’nin Batıya entegrasyon politikası hep bu minval üzere inşa edilmiştir.
Yani “Batıya rağmen Batılılaşma” Türk dış politikasının bir hedefi
olmuştur. Bu amacı gerçekleştirmek için II. Dünya Savaşı sonrasında Batılı
örgütlere ve kurumlara üye olunmuştur. Aşamalı olarak Avrupa Konseyi-NATO-AET
gibi sosyal ,kültürel, siyasi, askeri, ekonomik ve ticari işbirliğini
geliştiren örgütler içinde yer almak hedef olarak Türk dış politikasını genel
geçer bir tarzda şekillendirmiştir.
Entegrasyon, ekonomik, sosyal, siyasi,
askeri ve sosyo-kültürel yapıların bütünleşerek tek bir birim haline gelmesi,
tabiri caizse tek bir devlet görünümü alması anlamındadır. Türkiye AB’ye olan
entegrasyon düşüncesini bu bakış açısı ile algılamamıştır, algılayamamıştır.
Türkiye AB ile entegrasyonu daha çok ekonomik işbirliği, siyasi diyalog ve
kurumsal üyelik olarak düşünmüştür. Çünkü Türkiye AB’den farklı bir
sosyo-kültürel yapı içinde olan bir ülkedir. Böyle düşünmesi de oldukça
normaldir. Her konuda Türkiye’den farklı olan bir AB’ye tek yumruk olacak
şekilde üye olmak doku uyuşması yaşamak belki de yüzyılları alacak bir çalışma
gerektirebilirdi. İşte bundan dolayı AB’nin entegrasyon bakış açısıyla
Türkiye’nin AB’ye entegrasyon bakış açısı hep farklı olmuştur. Yani bir doku
uyuşmazlığı yaşanacağı gün gibi ortadadır. Bu bakış açısına bir de tarihi
olaylar eklendiğinde AB oyalamacı bir tavırla günü,bugüne idare etmiştir
diyebiliriz.
Türkiye’nin AB ile entegrasyonu yukarıda
ifade edilen iç politika ve iç yapı hususlarının dışında AB ve ABD arasında bir
denge kuramayarak ABD daha yakın politikalar sergilemesi de AB’ye girmeyi
zorlaştırmıştır. Her ne kadar ABD ve AB Hristiyan dünyasının önemli parçaları
olsalar da neticede birbirine rakip olabilecek yapılar arz etmektedirler. Ve
bunlardan birine yakın olmak taraf olma anlamı taşıdığından AB ,ABD
politikalarına yakın olan Türkiye’ye evet demekten kendini hep uzak tutmuştur.
Yani Türkiye’nin AB’ye tam entegrasyon hedefi ile ABD ile askeri işbirliği ve
stratejik ortaklık fikri çelişkili iki durum haline gelmiş ve Türk dış
politikasını denge sağlama konusunda başarısız bir duruma getirmiştir.
Sonuç olarak Türkiye, Avrupa ile gerçek
anlamda bütünleşmeyi inşa edecek ekonomik, hukuksal, sosyal ve siyasal
girişimlerde bulunmak ve bu bakış açısını geliştirmek yerine ABD ve İsrail ile
askeri ortaklık ve işbirliği yöntemini tercih etmiştir ve kanaatimce Türkiye,
Avrupalılar tarafından Avrupa’nın doğusunda ABD’nin bir uzantısı, bir karakolu
olarak telakki edilmiş ve bunun için Avrupalılar Türkiye’den özellikle uzak
durmuş ve oyalama taktiği ile realist politikaya mahkûm Türkiye’yi mahkum
etmiştir.
12/01/2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder